| |
-
... bir Pandeli
-
-
Eminönü Meydanı'ndan Mısır Çarşısı'na
girişte sol köşede, ikinci katta duvarları mavi çinilerle süslü, masaları
bembeyaz örtülerle kaplı bir restoran vardır. Restoranın adı aynı zamanda
kurucusunun da adı olan Pandeli'dir.
Pandeli, Niğdeli yoksul bir Rum ailesinin çocuğu olarak dünyaya gelir. 1900
başlarında, 13-14 yaşlarındayken Pandeli, İstanbul'a gelir. Çalışma hayatına
bakkal çırağı olarak başlar. Sonrasında berber çırağı olan Pandeli, ilk
kişisel girişimini bir ocak kurup köfte ve piyaz satmakla yapar. Sonrasında
da Tahtakale, Mercan'da pilav ve fırınlanmış kuzu başı satmaya başlar
Pandeli. 1920'lerin başında Kurtuluş Savaşı yıllarında memleketi Niğde'ye
gitmeden önce Sirkeci civarında bir han kapısında çok küçük bir köfteci
dükkanı vardır Pandeli'nin. 1926'da İstanbul'a döner. Eminönü Balık
Pazarı'nda asıl onu üne kavuşturacak restoranını açar. Bu küçük restoranda
İstanbul mutfağının en iyi örneklerini sunmaya başlar. Kağıtta levrek, piliç
dolması ve bademli kurabiye ise en ünlü isimleri bu küçük restorana çeken en
ünlü üç tad olarak geçer restoranın tarihine.
-
-
-
1950'li yıllarda Pandeli Lokantası önemli
Türk ve yabancı isimlerin, sanatçıların, devlet adamlarının öğle
yemeklerinde tercih ettikleri yegane yer olmuştur artık. Bu isimler arasında
dönemin Demokrat Parti ileri gelenleri, Celal Bayar, Adnan Menderes,
İstanbul valileri Lütfi Kırdar, Fahrettin Kerim Gökay ve daha niceleri,
yabancı isimler arasında ise Venizelos, Van Papen, İspanya Kralı Alfons, Ağa
Han yer almaktadır.
-
Azınlıktan vatandaşların zor
günler yaşadığı 6-7 Eylül Olayları sırasında Pandeli Lokantası da tahribata
uğrar. Yaşı bu dönemde 70' yaklaşan
Pandeli Usta da işi bırakıp, dükkanı kapatır. Sonrasında da Balık Pazarı
istimlak edilir.
-
İstanbul bir süre bu keyifli
mekândan ve leziz yemeklerden mahrum kalmıştır.
Ünlü müdavimleri Pandeli'ye lokantayı
tekrardan açması için ısrar ederler. Bu ünlü müdavimlerin başını Celal
Bayar'ın çektiğini düşünecek olursanız, Pandeli bir bakıma lokantayı
tekrardan hayata geçirmeye ve İstanbul'a kazandırmayı bir görev bilir. Mısır
Çarşısı'nın girişindeki ikinci kat Pandeli'ye tahsis edilir ve 1956 yılında
tekrar açılır Pandeli.
Duvarları mavi çinili, oda oda mekanıyla büyülü ve nadide bir mekân olur.
Bugüne kadar koruduğu ününü bizzat kendi elleriyle seçtiği en iyi ve en
pahalı malzemeye ve mutfağını hiç kimseye teslim etmeden bizzat kendi
pişirdiği yemeklerin leziz tadına borçludur Pandeli.
-
Yaşlılığında görevini oğlu Hristo
Çobanoğlu'na bırakır. Doktor olan
oğlunu bu işun başında kalması için ikna eder ve özenli servisi, Pandeli
usulü levrek ve piliç dolmasıyla bir geleneğin bugüne kadar korunmasını
sağlar.
-
İstanbul'daki iki meşhur lokanta
olan Konyalı ve Hacı Abdullah Efendi Pandeli'yi konusunda uzman bilip örnek
almışlardır. Pandeli müşterilerine
her zaman "ziyafet sofrasına şeref veren misafirler" gözüyle bakmış ve bakış
açısı da onu bugünlere taşımıştır.
-
| |
|