| |
-
Azınlık vakıflarına karşı
ayrımcı uygulama
-
Yargıtay Yedikule Surp Pırgiç Hastahanesi ve
Samatya Kilisesi Vakıflarına ait iki gayrimenkul hakkında açılmış iki ayrı
davayla ilgili olarak "Azınlık vakıfları beyannamelerinde bulunmayan mülkü
sonradan edinemezler." kararını verdi bu hafta. Bu ilk değil hem de.
Cemaatlerin sosyal yaşantısını ve dayanışmasını sağlayan hayır kurumlarının
ellerinden bağış ya da satın alma yoluyla edinilmiş mülkler yargı kararıyla
bir bir alınmakta.
-
1936 yılında Devlet bütün Azınlık
vakıflarından ellerindeki mevcut malları beyan etmelerini ister. 1936
yılından sonra da Azınlık vakıfları gerek satın alma gerekse bağış yoluyla
gayrimenkul edinmeyi sürdürürler.Yıllarca bu iş böyle gider, ta ki Yargıtay
1974 yılında azınlık vakıflarının mülk edinmelerinin yasadışı olduğuna karar
verene dek. Yargıtay'a göre 1936 Beyannamelerindeki bildirime ilave olarak
"Biz gelecekte başka gayrimenkuller edinebiliriz" ibaresi yoksa bu
vakıfların mülk edinmeleri yasadışıdır.Yargıtay basit birer liste olan 1936
tarihli mal bildirimlerini keyfi bir yorumla "Vakıf Senedi" olarak kabul
etmektedir. Ama 1936 da mal bildirimi istenirken söz konusu listelerin vakıf
senedi niteliği taşıdığına dair bir tespit mevcut olmadığı gibi vakıfların
gelecekteki tasarrufları ile ilgili herhangi bir soru da sorulmuş değildi.
8.5.1974
tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararının gerekçesinde: "Görülüyor ki
Türk olmayanların meydana getirdikleri tüzel kişiliklerin taşınmaz mal
edinmeleri yasaklanmıştır." Azınlıkları "Türk olmayanlar" olarak
değerlendiren Yargıtay bir bölüm Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına karşı etnik
temele dayalı ayrımcılık gütmektedir.
-
AGOS gazetesi 9.11.2001 tarihli
başyazısında Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne çağrıda bulunarak
"Demokrasilerde hemen her konuda yargının da tıkandığı süreçler yaşanabilir.
Böylesi durumlarda görev ülkenin
siyasi erkine düşer, ancak onlar yargının önünü açabilir" diyor.
-
Ben Ermeni değilim, bu bir
rastlantı; ben Rum değilim, bu da bir rastlantı ; ben Yahudi değilim bu da
bir rastlantı. Ben bir 'çoğunluk'
ailenin çocuğu olarak doğdum. Hangi ailenin çocuğu olarak doğacağımız bir
rastlantı.
-
Ama bir Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşı olarak, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Ermenilerin, Rumların,
Yahudilerin azınlık vakıflarına yapılan ayrımcılıktan utanç duyuyorum.
Vakıfların azınlık vakfı, çoğunluk
vakfı olmalarına bakılmaksızın aynı koşullar içinde değerlendirilmesi
gerektiğine inanıyorum.
-
Siyasilerimizin bu insanlık
ayıbına ivedi bir çözüm getirmelerini bekliyorum.
-
-
K. İnal
-
Kaynaklar:
AGOS gazetesi 9 Kasım 2001
-
Tuzla Ermeni Çocuk Kampı- Bir El
Koyma Öyküsü - IHD Yayını ISBN 975-7090-04-2
Azınlık Gençleri Anlatıyor - Yahya Koçoğlu – Metis Yayını ISBN 975-342-336-5
-
İki Vakıf Sistemi:
Türk Müslüman ve Azınlık
-
İstanbul Barosu, İnsan Hakları
Merkezi, Azınlık Hakları Çalışma Grubu, kamuoyunda "1936 Beyannamesi
Sorunu" olarak bilinen ve Cemaat Vakıflarının mal edinmelerini
engelleyen ve edinilmiş malları ellerinden alan uygulamanın yarattığı
haksızlık ve hukuka aykırılığı çözeceği iddiası ile Meclise sevk edilmeyi
bekleyen tasarıyla ilgili bir açıklama yaptı.
-
Tasarı
yasalaşırsa, muğlak, sınırları belli olmayan, keyfiliğe açık bir
düzenlemenin ortaya çıkacağını öne süren çalışma grubu, eleştirileri
doğrultusunda tasarının yeniden düzenleneceği umuduyla gerekli girişimlerde
bulunacaklarını kamuoyuna duyuruyor.
"Bu tasarı, sorunu çözmek
yerine, ayrımcı ve hukuka aykırı uygulamayı kanunlaştırarak içinden çıkılmaz
bir hale getirecek ve derinleştirecek niteliktedir." Çalışma grubu,
metninde, "Vakıflar Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Tasarısı"nın,
Cemaat Vakıflarının gayrimenkul edinmesine ilişkin kurallar öngören 9.
Maddesi ile Genel Gerekçe başlıklı bölümü hukuka ve hukukun en temel
ilkelerine açık aykırılıklar içermektedir" deniyor.
-
-
Müslüman Türk
ve azınlığa farklı vakıf statüleri
-
Çalışma Grubu
raporu, başta Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve Lozan Antlaşması
madde 40 ve madde 42 ile güvence altına alınan eşitlik ve ayrımcılık
yasağı ilkelerine aykırı olduğuna işaret edilen tasarıyı öncelikle "iki
farklı vakıf sistemi" getirmesi açısından değerlendiriyor.
Cemaat vakıflarının satın alma,
bağış, ölüme bağlı tasarruflar vb. yollarla ellerinde bulundurdukları
gayrımenkullerin 1936 listelerine eklenmelerine Dışişleri ve İçişleri
Bakanlığı'nın uygun görüşü alınarak Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce karar
verilir. Tasarıda cemaat vakıfları için aranan onay ve koşullar, Müslüman
Türk vatandaşlarının kurdukları benzeri vakıflar için aranmamaktadır.
-
İki farklı vakıf
sistemi, bir dizi ulusal ve uluslararası düzenlemeye aykırı olarak
değerlendiriliyor: Anayasa'nın 2. maddesi: "Türkiye Cumhuriyeti laik bir
hukuk devletidir"; Anayasa'nın 10. maddesi: "Herkes din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir"; İnsan Hakları Avrupa
Sözleşmesi'nin ayrımcılığı yasaklayan 14.
Maddesi... Lozan Antlaşması 40.
madde: "Gayrimüslim azınlıklara mensup Türk vatandaşları, hem hukuk
bakımından hem de uygulamada, öteki Türk vatandaşlarıyla aynı işlemlerden ve
aynı güvencelerden yararlanacaktır" Yine Lozan anlaşması 42. madde:
"Azınlıkların Türkiye'deki mevcut vakıflarına, din ve hayır işleri
kurumlarına her türlü kolaylıklar ve izinler sağlanacaktır ve Türk Hükümeti,
yeniden din ve hayır kurumları kurulması için, bu nitelikteki öteki özel
kurumlara sağlanmış gerekli kolaylıklardan hiçbirini esirgemeyecektir."
-
Çalışma Grubu
raporu, tasarının hukukun temel ilkelerine aykırılığını da şöyle özetliyor:
Tasarının yukarıda sözü edilen 9.
Maddesi'nde "Yukarıdaki hükümlerin uygulanmasında Devletlerarası
mütekabiliyet şartı aranabilir" denilmektedir. Mütekabiliyet ilkesi
(Devletlerarası Karşılıklılık İlkesi) vatandaşa uygulanamaz. Bu ilke
yabancılar hukuku alanında ve bir başka devlet vatandaşına uygulanan bir
ilkedir. Vatandaş mütekabiliyet ilkesinin öznesi olamaz.
-
Tasarının 9.
maddesi esasen yabancı vakıfların Türkiye'de birim açmasını ve Türkiye'de
kurulu vakıflarla işbirliğini düzenlemektedir.
Bu madde metnine son fıkra olarak cemaat vakıflarına İlişkin
kuralların iliştirilmesi de dikkat çekici olup, cemaat vakıflarının yabancı
statüsünde kabul edildiğini akla getirmektedir.
-
Tasarının genel
gerekçesinde "1936 Beyannamelerinin 2762 Sayılı Kanunun geçici maddesi
uyarınca vakfiye olarak kabul edildiği" ibaresi doğru değildir.
Cemaat vakıflarından talep edilen beyannameler adı ve içeriği
itibariyle bir bildirimden ibarettir. Beyanname hukukta kabul
edildiği şekliyle "açıklayıcı" bir işlemdir. Oysa bir vakfın kuruluşunda
aranan vakfiye kurucu bir işlemdir. Açıklayıcı bir işlemi
vakfiye olarak adlandırmak ve ona kurucu işlem anlamını yüklemek
hukuken mümkün değildir.
-
Nitekim cemaat
vakıfları 1936 yılından 1970'li yıllara kadar satın alma, bağış ve vasiyet
gibi yollarla taşınmaz iktisap etmiş ve tapuya kaydettirmişlerdir.
Ancak 1974 tarihli Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararı ile bu
beyannameler vakfiye olarak kabul edilmeye başlanmış ve bu tarihten sonra
cemaat vakıflarının yeni mal iktisapları engellendiği gibi, eski
taşınmazları da ellerinden alınmıştır. Tartışmaların kaynağında, hukukun en
temel ilkelerine aykırı olan Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bu yorumu
yatmaktadır. Bu tasarı yasalaştığı takdirde, Yargıtay'ın hukuka aykırı bu
yorumu ve bu yorum doğrultusunda geliştirilen uygulamalar kanun hükmü haline
getirilecek ve cemaat vakıflarının yeni taşınmaz edinmeleri imkansız hale
gelecektir. Çünkü her ne kadar Tasarının 9. maddesi son fıkrasında cemaat
vakıflarının yeni mal edinmesi olanaklı imiş gibi görünse de Tasarının genel
gerekçesinde bu hak geri alınmaktadır.
-
-
Lozan'a aykırı mı?
-
-
Lozan
Antlaşması'nın 37. maddesi ile Türkiye 38. maddeden 44. maddeye kadar olan
maddelerin kapsadığı hükümleri kendi iç hukukunun temel yasaları olarak
tanımış ve bu hükümlere aykırı hiçbir kanun, yönetmelik, tüzük vs.
çıkarmamayı, hiçbir resmi işlemin bu hükümlerle çelişik olmamasına ve bu
hükümlerden üstün sayılmamasını yükümlenmiştir.
Bu durumda tasarı Lozan
Antlaşması'nın yukarıda belirtilen 40. ve 42. maddesine açık aykırılık
taşımakta olduğundan ve Türkiye Lozan Antlaşması ile bu antlaşmaya aykırı
yasa çıkaramayacağından, bu tasarının yasalaşmaması gerekmektedir. Bu
tasarı, muğlak ifadelerle uygulamada keyfîliğe ve tartışmalara yol açacak
niteliktedir.
Yasa açık ve
kesin olmalı, yorum ve tartışmalara neden olmamalıdır. Bilindiği gibi,
hangi konuda olursa olsun yasa maddeleri, açık ve kesin olmalıdır. Tasarının
aradığı "uygun görüşler", onaylar neye göre verilecektir?
-
| |
|