|
Cumhuriyet Pazar Dergi -25 Haziran 2000 Πρώτα
έλειψαν οι φράουλες Önce
çilekler bozuldu "Eger tabiat bilinçli olarak yeryüzünde insanların yaşaması için elverişli köşeler yaratmışsa dünyada Arnavutköy kadar üstün nitelikleri olan bir yere çok az rastlanır. Bogaz'in diğer yerlerinde bile Arnavutköy'ün essiz konumu ve manzarasını görmek mümkün değildir." Geçen
zaman içinde farklı isimlerle anılmış. Estie,
Anaplo, Mihalion, Mega Revma ve şimdilerde
Arnavutköy. Kuruçesme ve Akıntı
Burnu arasında yer alan bu sahil köyü, Estie'den
Arnavutköy'e uzanan yolda pek çok
hikâyeye tanık olmuş. Yüzlerce Rum, Ermeni, Musevi ve
Yahudi'ye ev sahipliği yapmış. Yörenin ilk halkını
Megara ve Argos'tan gelen Yunanlılar oluşturmuş.
Fatih Sultan Mehmet Arnavutluk'a egemen olduktan sonra oradan getirilen birçok
aile eski Arnavutköy'e yerleştirilmiş.
17. yy'da Yahudileri, 18. yy'dan sonra da Ermenileri barındırmış.
Köyün Arnavutköy adını
ne zaman ve neden aldığı bilinmiyor. Rivayetlerden biri
Arnavutların köye yerleşmiş olması. Özellikle
Mega Revma olarak
anıldığı dönemde Arnavutköy
halkının çoğunluğunu Rumlar
oluşturuyormuş (Mega Revma, Rumca "Büyük Akıntı"
anlamına geliyor). Onlar balıkçılık ve kayıkçılıkla
uğraşırlarmış. Tutulan balıklar "Pazar Kayığı"
adı verilen kayıklarla taşınır ve Istanbul'a satılırmış.
Çoğunluğu Rumlara ait olan
meyhanelerde yanıbaşlarındakı denizden çıkarılarak
satılan taze balıklara midye dolması ve mezeler eşlik edermiş.
Bugün ne pazar kayıklari ne de Rum
balıkçıları ve meyhaneleri var. Sahildeki meyhanelerin
yerini çok sayida cafe-bar almış. Rum balıkçıların
mesleğini ise Arnavutköylü
gençler yapıyor artık. Bu değişime rağmen Boğaz'ın
canlı bir eğlence merkezi olmayı sürdürüyor. Boğaz'ın
mavi sularını kucaklayan yalılar yıllar sonra tüm ihtişamıyla
ayakta. Arka sokakların tarih kokan ahşap evleri, Mega
Revma dönemindeki yaşamın
son kalıntıları. Rumların
yaşadiğı dönemden bugüne, Arnavutköy'deki yaşama
tanıklık edenlerle konuşmak istiyoruz. Taksiarhis
Kilisesi'nin hemen karşısındaki muhtarlık binasi
gözümüze çarpıyor. Iki katlı, pembe boyalı,
küçük bir bina. Içeriye giriyoruz. Muhtar yardımcısı
Sedef Irtes gülümseyerek karşılıyor bizi. Yanında
eski muhtar Yılmaz Güven'in eşi olduğunu sonradan
ögrendiğimiz Semiya Hanım oturuyor. Duvarda asılı
olan büyük fotograf dikkatimizi çekiyor. Altında Ö. Yılmaz
Güven yazısı var. Merakımızı fark eden Sedef Hanim
anlatıyor: "Yılmaz Bey 1990 yılından beri mahallemizin
muhtarıydı. Onu bir süre önce kaybettik. Kendisini semte
adamıştı. " Semiya
Hanim biraz hüzün biraz gururla dinliyor anlatılanları. 30 yıldır
Arnavutköy'de oturuyormuş. Semtte yasayan Rum
nüfusuyla ilgili bilgi istiyoruz. Sedef Hanim"Eskiden Arnavutköy'ün
Rumların köyü olduğu ve senelerce burada yaşadıkları
biliniyor. Şimdi ise sayıları çok az. Burada Rum yaşıyor
denilemez." Bir
dönem semtte yaşayan 6 binden
fazla Rum, 6-7 Eylül
Olayları, 1964 Kararnamesi, 1974 Kıbrıs Olayları
nedeniyle Yunanistan'a ve Istanbul'un diğer semtlerine göç etmiş.
Evliya Çelebi'nin "Ekmeğinin ve peksimedinin beyaz,
Yahudilerinin sahib-i zevk ve ehl-i saz, Rum Hiristiyanlarinin kavmi-i laz,
cemaati müslimin gayet az" diye söz ettiği Arnavutköy'de
50-60 Rum
kalmış. Arnavutköy'ün
evleri, sokakları Mega Revma dönemini
anımsatır gibi. Değişmiş olan sadece kimlikler. Rumların
yoğun olarak yaşadığı günler çok gerilerde
kalmış. Bugünü yaşatan, bugüne anlam katan
Arnavutköy halkının birbiriyle olan sıcak ilişkisi. Bu
sıcaklık semtin her köşesinde hissettiriyor kendini. Bazen
ihtiyar bir Rum'da hayat buluyor, bazen
sahildeki balıkçıda, bazen de sokakta oynayan küçük
bir çocukta. "45
yaşındayım ve 40 yıldır Arnavutköy'de yaşıyoruz.
Çocukluğum, gençliğim insanların birbiriyle
çok iyi ilişkiler içinde olduğu sıcak bir ortamda
geçti. Rum nüfusunun yoğun olduğu dönemlerdi. Çok
güzel bir kültür vardı burada. Dostluklar, ahbaplıklar
içtendi. Bugün olduğu gibi insanların çoğu
birbirini tanırdı. Arnavutköy bazı eksiklerle bu havayı
bugün de korumaya çalışıyor." Semiya
Hanım söze giriyor: "Rumlar dost
insanlardı. Bir acın olduğu zaman ilk onlar paylaşırdı.
Sabah kahveleri, çayları meşhurdu. Nefis hakkına çok
önem verirlerdi. Çilek zamanı, incir zamanı tatlılar
yapıldığında bütün komşulara gönderilirdi."
Küçük
çarsısı, esnafı, sahili, balıkçıları,
samimi insanlarıyla köy havasında olan semtin Mega
Revma dönemindeki en önemli özelliklerinden biri de
ancak 1960'lara kadar yetiştirilebilen ünlü çileği. Arnavutköy'ün
bütün Istanbul'da sevilen bu hoş kokulu çileği ilk
kez 19. yy'da Ipsilanti ailesi tarafından
üretilmiş. Zamanla bağlar ortadan kalkmış ve onların
yerini çilek tarlaları almış. Osmanlı çileği
adı da verilen çileğin özelliği küçük,
açık pembe renkli ve kokulu olmasıymış. Çilek
zamanı gelince tarlalardan toplanan çilekler küçük
sepetlere konulur ve Arnavutköy
Meydanı'nda toplanırmış. Tarlalardan ve meydandan bütün
Arnavutköy'e
çilek kokuları yayılırmış. Betonlasma nedeniyle
yok olmuş ama lezzeti unutulmamış. Muhtarlıktan
ayrıldıktan sonra Istanbul'un değişik semtlerinden gelen müşterilerini
ve birçok ünlü ismi agırlayan semtin 20 yıllık köftecisi
Ali Baba'ya uğruyoruz. Sahibi Ömer Bey 25 senedir Arnavutköy'de
oturuyor ve yıllardır baba mesleğini sürdürüyor.
Haftanın her günü 12.00-22.00 saatleri arasında açık
olan Ali Baba'nin mönüsünde köfte, piyaz, salata ve çorba
var. Ömer Bey semtle ilgili düşüncelerini tek bir cümleyle
özetliyor. "Arnavutköy
tarihi dokusunu koruyan ve mirasına sahip çıkan bir yer."
Arnavutköy'ün dar ve yokuşlu sokaklarında dolaşırken
konustuğumuz insanlardan öğreniyoruz Günay Sarı'yı.
Günay Hanım 65 yıldır Arnavutköy'de
oturuyor. Eşi Sahap Bey 77 yaşında ve Istanbul Devlet Tiyatroları'ndan
emekli. Neşeli çiftin Boyalı Köşk Sokağı'ndaki
evlerine konuk oluyoruz. Günay Hanım semtte yaşayan hemen herkes
tarafından tanınan ve sevilen biri. "Eskiden
insanlar arasındaki dayanışmanın en güzel örneğini
birbirine sımsıkı kenetlenmiş küçük köyler
verirdi. Şimdi maalesef köyler de bölündü. Ama bizim
Arnavutköyümüz bugün bizlere göre en kötü
zamanını yaşarken bile birçok yerden daha iyi. Acıları
ve sevinçleri paylaşmayi bilir." Sahap
Bey 1942 yılında gelmiş Arnavutköye.
Dedesi Osmanlı 'da Lazkiye valisiymiş. Babası Kazım Bey ise
Darülmusiki-i Osmani'nin müdürü. Her köşesi
nostalji kokan evin duvarlarını yıllar öncesinden kalan
resimler süslüyor. Sahap Bey evi gezdirirken bir yandan da resimlerin
hikâyelerini anlatiyor. Oturduklari ev 20 sene öncesine kadar ahşapmis.
"Kuş kafesi gibi bir yerdi. Bembeyaz boyalı, pırıl
pırıl. Boyalı Köşk Sokağı ismini buradan almış.
Sonra kat karşılığı müteahhite verdik. ."
Günay
Hanim: "Tanınmış bestekâr Osman Nihat Akın,
şair Faruk Nafiz Çamlıbel de burada yaşardı.
Eserlerine kattıkları duygularda bence yaşadıkları
evlerin de payı var. Yaşanılan ortam insanın iç dünyasını
etkiler. Eserler bunların bir yansımasıdır"
diyor. Söz
dönüyor dolaşıyor Mega Revma'nin
Rumlar'ına geliyor. Sahap Bey: "1942'den
bu yana çok şeyler yaşadık. Sağımız,
solumuz Rum komşularla doluydu. Biz Müslümanlar
birbirimizle nasıl yakınsak onlarla da öyleydik. Insan değerini
iyi bilirlerdi. Ayrım yoktu. Hâlâ yok ama..." Arnavutköy'deki
tek Rum okulu 1902 yılından
bu yana faaliyette. Taksiarhis Kilisesi'nin
tam karşısında yer alan okul bugün karma ilkokul olarak altı
ögrencisine eğitim veriyor. 6-7
yasından beri Rum asıllı kimselerle büyümüş Günay
Hanım: "Annemiz bir yere gideceği zaman hemen komsu madama
söylerdi. Madam bize gelir, bizimle
ilgilenirdi. Böyle geçti günlerimiz. Sonra 6-7
Eylül 1955 geldi. Bizler de şahit olduk yaşanılan
olaylara. Çok sıkıntılar çekildi. Rumların
çoğu canlarını kurtarmak için evlerini bırakıp
kaçtı. Onlar gittiler ama gerçek anlamda biz
birbirimizden hiç ayrı olmadık. En son denize haç atma töreni
için geldiklerinde görüştük. Yunanistan'dan ve
Istanbul'un diger semtlerinden otobüsler dolusu Rum geldi Arnavutköy'e.
Sözlerle konuşmadık, herkes gözleriyle ağlayarak konuştu."
6-7
Eylül 1955'te
Istanbul'un bütün semtlerinde yaşanan olaylar Arnavutköy'e
de büyük zarar vermiş. Özellikle Rumlara
ait olan evler arabalar, kilise ve çarsı tahrip edilmiş. Arnavutköy
maddi manevi çok kayıp vermiş. Evlerini terk etmek zorunda
kalan Rumların yerine Karadenizliler
yerleşmiş. Günay
Hanım bununla ilgili bir anısını anlatıyor:"Küçük
Doktor lakabıyla tanınan bir Rum doktorumuz
vardı, Ksantopulos. Meşhur bir kadın-doğum
doktoruydu. 6-7 Eylül Olayları'ndan sonra
ayrılmak zorunda kaldı. Giderken çok üzüldü. 'Aklım
burada kalacak. Buranın çocukları çok güzel oluyor,
onları kim doğurtacak şimdi ' diyerek ağladı.
Bugün o çirkin olaylara sebep olanlar günah
çıkarmanın çabasında. Rumların içinde
ise inanıyorum ki hep bir kırgınlık kalacak.
Bazıları sokakta yürürken bile hüzünle bakıyor
yüzümüze. 'Biz size ne yaptik' der
gibi." Denize
haç atma töreninin insanlara bolluk bereket getirdiğine inanılıyor.
Ortodoks Hiristiyanların yaşadığı sahil semtlerinde her
yıl 6 Ocak'ta yapilan törene 6-7 Eylül
nedeniyle bir süre ara verilmiş. Her semtte ayrı ayrı yapılan
tören dağınık haldeki Rumlar'ı bir araya getirerek tek
bir yerde yapılmaya başlamış. Her yıl farklı bir
semtte, Kuruçesme, Bebek, Yeniköy'de... Semtte
Rumlardan kalan iki kilise var. Taksiarhis
Kilisesi 1894 yılındaki depremde zarar görmüş
ve yerine bugünkü kilise yapılmış. Bahçesinde
bir ayazma var. Ayia Pareskevi Ayazması.
Semtin bir diğer kilisesi ise Profiti Ilias
(Ilyas Peygamber) Kilisesi. "Büyük Ayazma" olarak
bilinen Profiti Ilias Ayazması burada. Kilisenin hemen ilerisindeki bir
tepede Arnavutköy Rum Mezarlığı
var. Semtteki tarihi yapılardan biri de 1832 yılında yaptırılmış
olan Tevfikiye Camisi. Büyük
yangın... Arnavutköy
1887 yilinda büyük bir yangın geçirmiş. Bugünkü
görünüm yangın sonrası köyde yeniden oluşan
yapının yansıması. 80'li yıllarda yapılan kazıklı
yol nedeniyle sahil boyunca uzanan yalıların denizle olan bağlantısı
kesilmiş. Arka sokaklardaki çoğu Rumlardan
kalan ahşap evler bir hayli yaşlanmış. Ancak Arnavutköy
geçen zamana, değisen sosyal, kültürel, ekonomik yapıya
ve betonlasmaya ragmen tarihi zenginliğni ve değrlerini korumaya devam
ediyor. Cumhuriyet
Pazar Dergi , 25 Haziran 2000, Sayı: 744, Sayfa: 18-19 * ΟΜΟΛΟΓΙΑ = Ittiraf . DİĞER TÜRKÇE SAHIFELER
|
|
|